4 Temmuz 2007 Çarşamba

ATATÜRK'ÜN HASTALIĞINA GENEL BİR BAKIŞ

Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatını iki şekilde incelememiz gerekmektedir.Bundan önce elimizde ki önemli ilaçların alındığı tarihi bir olayın aydınlanmasında büyük katkısı olan İstanbul Eczanesi’nden Atatürk için alınan ilaç dokümanları “Agonı”de( sf,137-152) olduğu gibi verildi. Bu dökümanların gerçekliği verilen ilaçların tarihlerini ve ödenen faturaları bize açıkça gösterilmektedir. Bu faturaları ödenmiş olan dokümanların parası anlaşıldığı kadarıyla bizzat Atatürk’ün hesabından ödenmiştir. Bu belgenin doğruluğunu kanıtlayan en önemli maddelerden birisi de ödemelerin fatura karşılığı yapılmış olmasıdır. Bu elimizde duran faturaların Atatürk arşivlerindeki makbuzlar hala duruyor mudur? Bu da ayrı bir soru işaretidir . Buna göre;


ÖDENEN FATURA TARİHLERİ

1. 29.03.1937/15791-faturanın verildiği tarih- 30.03.1937
2. 29.04.1937/7484-faturanın verildiği tarih-05.05.1937
3. 26.051937-fatura veriş tarihi-no:5620
4. 27.10.1937/19818-faturanın verildiği tarih-10.11.1937
5. 16.12.1938- faturanın verildiği tarih /no:18447
6. 31.12.1937/7733- faturanın verildiği tarih-04.01.1938
7. 01.02.1938/-faturanın verildiği tarih-04.03.1938
8. 04.03.1938 -faturanın veriliş tarihi-no:4930
9. 30.04.1938/15570-faturanın verildiği tarih-07.05.1938
10. 28.05.1938/13095-faturanın veriliş tarihi-04.06.1938
11. 31.08.1938-faturanın veriliş tarihi-no:4040
12. 01.12.1938-faturanın teslim tarihi-no:1730[[4]]

Bu liste içinde bahsi geçen ilaçlar ve diğer ürünlerin (yoğunlukla alınan) adetlerine bakacak olursak;

GRİPİN; 38 tüp,DİŞ ÜRÜNLERİ; Diş fırçası,Diş macunu,Diş tuzu,TAKALON KREM,RADYOLİN,TIRNAK CİLASI,PETROL NİZAM , KİNİN; 44 , PERTEV KREM, PİRAMİDON öncelikli olarak dikkat çekicidir.

Konunun iyi anlaşılması için ilk önce Atatürk’ün geçirdiği hastalıklarına bir göz atmak gerekiyor. Çünkü yapılan yanlışlardan birisi Atatürk’ün vefat sebebinin hastalık sonucu olduğu yönündedir.Aksine aşağıda anlatılacağı üzere,temelde iki hastalığı bulunan Atatürk’ün (Sıtma ve Böbrek iltihabı) zehirlenerek öldürüldüğü dile getirilmek istenmemektedir.

Atatürk çocukluk yıllarında bu dönemin hastalıklarından biri olan sıtma hastalığına yakalandığını biliyoruz.Daha sonra ki yıllarda bu hastalığın sürekli olarak onu etkilediğini göreceğiz.Öyle ki sıtmaya neden olan sivri sineklerin yaşadığı bataklıkları kurutarak buraları imar etmiştir. Buna en güzel örnekte Atatürk Orman Çiftliği’dir.

Daha sonra gençlik yıllarında Belsoğukluğu hastalığı sıklıkla devam etmiştir.Bu hastalık sonra böbreklerinde iltihap oluşmasına neden olacaktır ki bu iki hastalık Atatürk'ün vefatına kadar sürmüştür.1918 yıllarında böbrek ağrıları tekrar başlamış ve hekimlerin tavsiyesi ile Viyana ve Karlsbad kaplıcalarına tedaviye gitmiştir.1919 tarihinde Samsun'a ayak basar basmaz böbrek ağrılarını dindirmek için Havza'ya giderek, 25 Mayıs ve 12 Haziran tarihlerinde bulunmuş bu arada diğer hastalığı olan sıtmadan da rahatsızlandığını bilmekteyiz .

1923 tarihine geldiğimizde ufak tefek,aşırı yorgunluğa bağlı olarak kalp krizleri geçirmiştir. Bu hastalıkların dışında başka rahatsızlıklarla da karşılaşan Atatürk'ün dişleriyle de sorunu vardır. Dişçisi ise 2.Abdülhamit’in de dişlerinin tedavisinde sorumlu olan Musevi asıllı Pratisyen Dişçi Sami Günzberg'di.

Atatürk'ün artık son günlerine ilişkin Kılıç Ali'nin ("son günleri" adlı kitabında) aşağıdaki sözleri dikkate değerdir.

"Bilhassa bu son iki sene içinde... gün geçtikçe halsizlikleri daha ziyadeleşiyor,benzi geçen senelere nispetle daha ziyade soluyordu... Atatürk'ün renginde ve yüzündeki çizgilerde belirgin değişiklikler başlamıştı.Yürümeyi sevmez olmuştu.O iştahlı adamın artık iştahı hemen hiç yok gibi idi"

Döneme ilişkin fotoğraflara baktığımızda da bunu görmek mümkündür.Bu fotoğraflara ilişkin ilginç ve acınacak bir durumu da vurgulamak gerekiyor.

Atatürk’ün özel fotoğrafçısı olan Hasan Efendi’nin,Atatürk’ün ölümünün üzerinden üç,dört yıl geçtikten sonra evi yanmış ve Atatürk’ün çekilen fotoğrafları evle birlikte yanmıştır[[5]].Yine,5 Eylül 1973 tarihinde İstanbul Devlet Film Arşivi’nin deposunda çıkan yangın sonunda Atatürk’ün tek fotoğrafları yanmıştır.Elimizde bu dönemi yansıtan fotoğrafların azlığı da manidardır.

Mevcut fotoğraflara baktığımızda Atatürk’te ciddi denecek derece de değişimlerin gerçekleştiği ve cildindeki bozulmaların sonucunda bakım ürünleri kullandığını görmekteyiz.Yukarıda ismi geçen kremler (TAKALON KREM, PETROL NİZAM , PERTEV KREM )bu amaç için alınmıştır.Yine bu liste içinde alınan ürünlerin durumun ciddiyetini ortaya koymaya yetmektedir.Burada bir tespitte bulunmak gerekiyor o da tarihi belge olma özelliği taşıyan belgelerin her nedense kaybolduğudur.Bunlara örnek vermek gerekirse; Prof. Dr. Bedi Şehsuvaroğlunun 1976 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına “ Atatürk’ün sıhhi hayatına ilişkin” 31.05 .1976 tarih ve 176 sayılı yazı ve 24.06.1976 ve 224 sayılı dilekçelerde,Bakanlığın verdiği cevap “Tüm aramalara karşın bulunamamıştır” (Agoni,sf.120)

Yine bunlara ek olarak, İ.E Ulagay ilaç sanayii Türk A.Ş. 100 yaşında Osmanlıdan günümüze hayallerin gerçekleştiği Tarih Vakfı’nın Eylül-2003 tarihli yazısında, Atatürk’ün İdrar ve Kan tahlillerinin yapıldığı fakat bu tahlillerin bugün elimizde bulunmadığından bahsedilmektedir.Yazının 139. sayfasında Suat Ulagay, “ Atatürk’ün son idrar tahlillerinden birini de biz yaptık.Ölmeden birkaç zaman öncesiydi ve idrarı ürobilinden dolayı çok koyu bir kırmızımsı renkteydi.Kaydı yok ama çok iyi hatırlıyorum. Tahlili ben yapmıştım.Hastalığı çok ağırlaştığı devirlerdeydi... o devirde bizden başka bir hayli laboratuar vardı.Ama tahlil işinde biz öndeydik.” Demekle birlikte dönemin tahlil laboratuarlarından bilgi sahibi olmamızı da sağlamakta.Yine Dr. Aytekin Ertuğrul’unda vurguladığı gibi hastanın müşahide kağıtları da yoktur.

Tekrar yazımızın kaldığı noktaya dönecek olursak. Durumun ciddiyetine dikkat çeken Dr. A. Arar'ın , “1936 sonlarında Atatürk'ün genel durumunda bir düşkünlük, halsizlik başlamışsa da , sağlığında ciddi bir şikayeti yoktur." demektedir.

Yukarıdaki bilgilerden de anlayacağımız gibi Atatürk'ün temelde iki rahatsızlığı vardı.Bunlarda yaşadığı dönemde varlığı tüm insanları etkileyen,böbrek rahatsızlığı ve sıtmadır.

Atatürk'ün vefatı ise tedavisinde kullanılan ilaçlar,yanlış tedavi yöntemleri ve bunlara bağlı olarak da suikast olduğunun belgelerini ortaya koymaya yeterde artar zannedersem.Bunun için tedavisi için yapılan konsültasyonlarlara bakmak gerektir.

1937 senesinde Atatürk vücudunun muhtelif yerlerindeki ,bilhassa ayaklarındaki *****tıdan dolayı şikayetçiydi.Ankara Numune Hastanesi Deri Hastalıkları Uzmanı,İtalyan asıllı ünlü Alman doktoru Prof.Dr. Marcchionini ( 1899-1965 ) tarafından tedavi edilmiş.Fakat sonuç alamayınca Bursa Yalavo Kaplıcalarında bir kür önermiştir.İşte bu sebepten dolayı Atatürk 1938 Ocak ayında Yalova ya gelecektir.[[6]]

Atatürk'ün hastalığına bir türlü teşhis konulamazken en sonunda *****tılara karşı tedavi olmak için gittiği Bursa Yalova Termal Kaplıcalarında buranın doktoru ve Müdürü olan,Dr.Nihat Reşat Belger tarafından Atatürk'ün hastalığına dair ilk teşhis konulmuştur.B una göre ; Atatürk'ün hastalığı, Karaciğer büyümesi ve sertleşmesidir.Yani Siroz'dur.Bu teşhis daha sonra buraya çağrılan daimi doktoru ,Neşet İrdelp tarafından da kabul edilir. O kadar ilginçtir ki , uzun yıllardır tedavisini yapan,Dr. Neşet Bey bunu daha önceden fark edememiş olmasıdır. Bu teşhisin ardından,Atatürk'ün tedavisi için Ankara da bulunan,Prof. Dr. Akil Muhtar Özden Şehsuvaroğluna verdiği notlar da konuya ilişkin şunları söylüyor;

"Karaciğer rahatsızlığının ilk arazı 1938 ocak ayı sonlarında... Dr. Neşet Ömer Bey,Dr. Nihat Reşat Belger Bey Karaciğerin büyümüş olduğunu görmüşler.İçkiden men etmek istemişler. Atatürk hoşlanmamış. O zaman 75 kiloymuş...Evvelce Atatürk hemen her akşam 1/2-1 litre arasında rakı içerdi. “[[7]]

27 Şubat 1938 akşamı Balkan İttifakı Hariciye Nazırları şerefine Çankaya Hariciye Köşkü'nde verilen yemeğe Atatürk'ün burnunun şiddetli şekilde kanaması üzerine toplantıya geç kalması üzerine dönemin yetkililerinin harekete geçmesine neden olmuştu.

Atatürk tedavisi için yabancı doktor istememişti.Bunun üzerine,Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nca 6 Mart 1938 tarihinde çağrılan Konsültasyon heyetinde ;

Neşet Ömer,Reşat Belger,Akil Muhtar,Hüsamettin Kural,Z.Naki Yaltırım ile Asım Arar vardı. Bu konsültasyonda bulunanlardan biri olan Akil Muhtar,Atatürk'ün vücudundaki *****tılar hakkında bilgi verdikten sonra

" Muayenemde büyük bir karaciğer buldum. Adlaı üç parmak geçiyordu ve sertçe idi. Tahal (dalak) da kaburga alt kenarını iki parmak tecavüz ediyordu. (geçiyordu)"

0 yorum:

Yorum Gönder